Şerif Hoca Okumuş, 1860–1912 (aged 52 years)
- Name
- Şerif Hoca /Okumuş/
- Given names
- Şerif Hoca
- Surname
- Okumuş
Birth | 1860
30
25 |
---|---|
Death of a mother | … Saniye 1872 (aged 12 years) |
Birth of a daughter | Ayşe Okumuş 1896 (aged 36 years) |
Birth of a son | Ismail Okumuş 1897 (aged 37 years) Note: 1325 Doğumlu |
Birth of a daughter | Fatma Okumuş 1899 (aged 39 years) |
Birth of a son | Ahmet Okumuş January 1, 1911 (aged 51 years) |
Death of a father | … A |
Death | 1912 (aged 52 years) Note: Balkan Harbi |
father | |
---|---|
mother | |
himself |
himself | |
---|---|
partner |
1864–1959
Birth: February 28, 1864 Death: December 2, 1959 — Karahalil, Kirklareli |
daughter |
1896–1975
Birth: 1896
36
31 — Kircaali, Bulgaristan Death: 1975 — Karahalil, Kirklareli |
2 years
son |
1897–2000
Birth: 1897
37
32 — Ortaköy, Kircaali, Bulgaristan Death: June 7, 2000 — Karahalil, Kirklareli |
3 years
daughter |
1899–1999
Birth: 1899
39
34 — Kircaali, Bulgaristan Death: 1999 — Karahalil, Kirklareli |
12 years
son |
1911–1993
Birth: January 1, 1911
51
46 — Kircaali, Bulgaristan Death: May 29, 1993 — Karahalil, Kirklareli |
partner’s partner | |
---|---|
partner |
1864–1959
Birth: February 28, 1864 Death: December 2, 1959 — Karahalil, Kirklareli |
step-daughter | |
2 years
step-daughter |
Death | Balkan Harbi |
---|---|
Note | Nefize Ak ve Hasibe Ak'lardan* edinilen Bilgiler (kendileri kucuk iken Anneleri Nesibe'nin anlatmalarindan): II.Balkan Harbinde Bulgar tarafi Esir almis, Hapislerde yatmis, oralarda agir hastalanip vefat etmis. Kabri Bulgaristan'in Kircaali Sehirinde bulunmaktadir, Defin yeri zapti simdiye kadar elde edilemedi. Karisi Nesibe (aynen Nefize ve Hasibe, ayrica Ismail, Ay?e, Fatma ve Ahmet Okumuş'larin Annesi sayilir), Serif'in vefati ardindan Ataturk'un oradaki Halki yeni Turkiye Topraklarina cagirmasi dolayisiyla Kavakli (Kirklareli'ne ait) koyunbaba Koy'une (Ekim/Kasim 1912) yerlesir... Sonra Kavakli ve sonra Karahalil Koyune... *Nefize ve Hasibe, Nesibenin ikinci Evliliginde dogan cocuklardir. Serif ile evliliginden diger Cocuklari ise: Ismail, Ahmet, Fatma ve Ay?e. Serif'in Torunu, Nazmi Okumuş Senior'dan edinilen Bilgiler (kendisine Babasi Ismail Okumuş Senior'un anlatmalarindan): II.Balkan Harbinde Sehit oldu, Nenem Nesibe ablasiyla birlikte cocuklarini toplayip Yeni Turkiye tarafina Kavakli Mevkiine gecer ve oraya yerlesir. Serif Dedem Bulgaristanin Kircaali Sehirinde defin edilmis. Ortakoy ve Papazkoyde ailece yasamislar ozamana kadar... Babam Ismail ve OzKardesleri hepsi orda dogup buyumusler. Tarihten bir alinti.... http://www.akader.info/KHUKA/5_99_ekim/tarihi_perspektif_icinde.htm devaminda: II.Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmaması konusunda sıkça nasihatlerde bulunan Batılı Devletler, Edirne'nin kurtarılışından sonra Osmanlı yönetiminden Meriç nehrinin batısına geçilmeyeceğine dair garanti almışlardır.Ordumuz bu kuralı hiçe sayarak Edirne'nin kurtarılışının hemen sonrasında 3000 kişilik bir akıncı müfrezesiyle Bulgaristan topraklarına girmiş, Habibçe, Harmanlı ve Hasköy'de akınlar gerçekleştirmiştir.Ancak nabız yoklama amacı taşıyan bu akınlar sonucu müfreze tahmin edilen tepkiyi görmüş ve Bulgaristan'ın Rusya ve Batının önde gelen devletlerine yaptığı baskı neticesinde Edirne'ye geri çekilmek zorunda kalmıştır.Tarihte 'Edirne Fatihi' olarak da bilinen Yarbay Enver,bu 3000 kişilik müfreze içerisinden 16 subay ve 100 erden oluşan 116 kişilik bir çete kurmuş ve Eşref Kuşçubaşı'nın emrine verdiği bu birliği talimatıyla Edirne'den Ortaköy üzerine göndermiştir.Birlik Ortaköy'e geldiğinde Papazköy civarında 1200 kişilik Bulgar Domuzciyef çetesi tarafından katledilen 400 T�rk'ün cesetleriyle karşılaşmıştı.Bunun üzerine Eşref Bey Bulgar katilleri bulup cezalandırmak için Koşukavak üzerine yürümeye karar vermiş ve 16 Ağustos 1913'te Koşukavak'taki çarpışmada Bulgar çetesinden 83 er,Domuzciyef'le birlikte 5 subay ve 6 kaptan tutsak edilmiş,geri kalan ise dağıtılmış veya yok edilmişti.Müfreze Koşukavak'ta milli bir tabur kurmuş,Kamber Ağa isimli bir kişiyi hükümet reisi olarak tayin etmiş ve burada durmayarak Mestanlı üzerine yürümüştür.18 Ağustos 1913'te Mestanlı muharebesiz olarak ele geçirilmiş ve ertesi gün kısa bir çarpışma neticesinde Kırcali de alınmıştı.Burada 600 kişilik milli bir tabur meydana getirilmiş;Mestanlı ve Kırcali'ye de birer hükümet reisi tayin edilmiştir.Sonuçta bu üç kazada da asayiş sağlanmış ve kazaların idaresi sadece Eşref Bey'in müfrezesine bağlanmıştır.Bütün bu gelişmeler İstanbul yönetimince hiç de hoş karşılanmamıştı ve birliğe daha fazla ileri gitmemesi emri verilmişti.Bunun üzerine Eşref Kuşçubaşı bağlı bulunduğu Enver Bey'le bizzat irtibata geçmiş ve Batı Trakya'nın tümünün işgalini içeren bir talimat almıştı.Ayrıca, Enver Bey bir grup subay ve askeri daha bölgeye takviye etmişti.Bu gönderilen birlik içerisinde sonradan Teşkilat-ı Mahsusa'nın reisliğini ve I.Dünya savaşında da Irak cephesi komutanlığını da yapacak olan Süleyman Askeri Bey de bulunmaktaydı.Böylece Batı Trakya'daki mücadele dönemi ayrı bir döneme girmiş oluyordu.Sağlanan bu taze güçle birlikte ‘yeniden fetih’ çalışmalarına devam edildi.31 Ağustos 1913’te Gümülcine,1 Eylül 1913’te ise İskeçe yeniden T�rk’ün diyarıydı.Yapılan bütün bu çarpışmalar sonucunda Dedeağaç haricinde –o zaman Yunanlıların kontrolündedir-Batı Trakya işgal edilmiş ve Meriç boyları Bulgar unsurlardan arındırılmıştı. Gümülcine’nin kurtarılmasından sonra Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi kurulmuş ve reisliğine de Salih Hoca getirilmiştir.Ancak,Süleyman Askeri Bey Erkan-ı Harbiye ve Garbi Trakya Hükümeti İcraiye reisi olarak bütün yetkileri elinde bulundurmakla bu hükümetin de üzerinde bir otoriteye sahip olmuştu.Batı Trakya’nın işgalinin genişlemesiyle Garbi Trakya Muvakkat Hükümeti’nin kurulması,Sofya ve İstanbul yönetimlerini şaşkınlığa uğratmış ve bu ilerleyişin büyük bir tehlikeye gebe olduğunu düşünen Büyük Devletler ise Osmanlı Devleti’ni uyarma yoluna gitmişlerdir.Dedeağaç haricinde Batı Trakya’nın tamamını kontrol altında tutan T�rk kuvvetinin Dedeağaç üzerine yürüyecekleriyle ilgili olarak istihbarat aldıklarını söyleyen Batılı devletler Osmanlı’dan kuvvetlerini geri çekmesini istediler.Bunların doğru olmadığını vurgulayan Osmanlı yönetimi birkaç birliğin sadece askeri manevralar için Meriç’i geçtiklerini,herhangi bir işgalin söz konusu olmadığını belirtmiş ve bölgeye giden kuvvetlerin derhal geri dönmelerini emretmiştir.Ancak geri çağrılan birliğin önde gelenleri bölgedeki T�rk halkının yeniden baskı,zulüm ve sefalet altında yaşamalarından yana değildiler.İstanbul yönetimince kendilerine tebliğ edilen emri hiçe sayarak Osmanlı Devleti’yle maddi ilişkilerini kesmekle kalmamış; Batı Trakya’da bağımsızlık ilan etmişlerdir.Netice itibariyle 12 Eylül 1913‘te Garbi Trakya Müstakil Hükümeti adıyla tarih sahnesine yeni bir T�rk Devleti çıkmış bulunuyordu. Başkenti Gümülcine olan bu yeni T�rk Devleti siyasal yönetim açısından cumhuriyet rejimini temsil ediyorken T�rk Tarihinin labirentlerinde bir ilki temsil ediyordu.Batı Trakya T�rk Cumhuriyeti, Kars civarında 1918’de kurulan Azerbaycan T�rk Cumhuriyeti’nden 5 yıl önce,Ulu Önderimizin 29 Ekim 1923’te kurduğu cumhuriyetten de 10 yıl önce fiiliyata geçmesi bakımından ilginçtir.Yeni Devlet, ay yıldızlı,yeşil,beyaz bayrağı kullanmıştır.Siyah matemi,yeşil Müslümanlığı,beyaz ise aydınlık günleri temsil etmekteydi.Ayrıca, cumhuriyetin ileri gelenleri amaçlarının ne olduğunu bildirmek ve seslerini dünyaya duyurmak için Batı Trakya ajansını kurmuşlar ve bununla ilgili olarak Samuel Karaso adında bir Yahudi’yi görevlendirmişlerdir.T�rkçe ve Fransızca yayın yapan bağımsız anlamına gelen ‘’independant’’ isimli bir gazete çıkarılmış;hatta Süleyman Askeri Bey tarafından Batı Trakya için milli bir marş bile kaleme alınmıştır.Yunan ve Bulgar posta pulları geçersiz sayılmış ve yerine hükümet tarafından yeni pullar bastırılmıştır. Batı Trakya’nın Bulgarlara karşı savunulması amacıyla savunma planları yapılmış ve askeri kuvvetler buna göre tertiplenmiştir.İstanbul’dan Eylül sonlarında 3.000 tüfek ve 500 sandık mermi getirilmiş,Ekim ayında ise devlet bütçesi hazırlanmıştır.Devletin asker sayısı 30.000 kadardır.Bunların 6.000’i Osmanlı askerlerinden,geri kalan 24.000 ise bölge insanından oluşmaktadır.Bütün bu gelişmeler bize devlet yönetim organlarının teker teker oluşturulduğunu gösterirken, T�rklerin teşkilatçılık özelliğini bir kez daha ortaya koyar. O sıralarda kadronun önde gelen isimlerinden biri olan Yüzbaşı Yakup Cemil kat edilen mesafeyi şöyle anlatır:’’Balkanlara hızla girip,kaybettiğimiz topraklarımızı geri almamız üzerine Düveli Muuazzama derhal sadrazamın makamına koştular.Güya, Londra Antlaşması’nı tek taraflı olarak bozmuşuz, hemen işgal ettiğimiz topraklardan çıkmalıymışız.Kim kimin toprağını işgal etmişti?İttihat ve Terakki’nin uygun görmesiyle Süleyman Askeri Bey,Eşref Kuşçubaşı,Çerkez Reşid,Sapancalı Hakkı ve Fehmi Beyler gibi arkadaşlarla Meriç’i geçip Trakya’ya daldık.Gümülcine,Kırcali,Dimetoka gibi yerleri bir bir geri aldık.Serez’e de el atıp Yunan hududuna dayandık.Bulgarların Ege bağlantısını kesmiş olduk.Avrupa ayağa kalktı.Dış baskıları azaltmak için Garb-i Trakya Muvakkat Hükümeti’ni kurduk.Bu bir cumhuriyetti ve T�rk tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştik.Bayrağımız vardı,başkentimiz Gümülcine’ydi,pul bile bastırmıştık’’. Bir tarafta kendi askerlerinin başarısı öbür tarafta hatırı sayılır devletlerin gelişmelere olan muhalefeti arasında sıkışıp kalan Osmanlı Devleti ve başından beri gelişen hadisleri kendi politik çıkarlarına aykırı bulan Bulgaristan yeni kurulan T�rk Devleti’ni resmi manada tanımamışlarsa da Yunanistan bu devleti memnunluk içinde karşılamıştır.Bunun doğal sonucu olmalıdır ki, 2 Ekim 1913’te Dedeağaç, Yunanlılarca T�rk Devleti’ne bırakılmıştır.Hatta Yunanlılar silah ve cephane yardımı bile yapabileceklerini belirtmişlerse de bunun sadece boş bir söz olduğu zamanla anlaşılmıştır. Ne var ki, bütün bu hadiseler Batı Trakya T�rk Cumhuriyeti’nin kalıcılığını sağlayamamıştır.Bulgaristan’ın Batılı Devletler ve Rusya nezrinde yaptığı girişimler sonucu Osmanlı Devleti uluslar arası ilişkiler ekseninde hayli sıkıştırılmıştır.Bu baskılara daha fazla dayanamayan Osmanlı Devleti Bulgaristan’la 29 Eylül 1913’te İstanbul Antlaşmasını imzalamış ve Batı Trakya’nın Bulgaristan’a ilhakını resmen onaylamıştır.Ayrıca, Batı Trakya Hükümeti üyelerinin ve bu hükümet yanlısı kişilerin İstanbul Antlaşması’na uymaları ve bu yoldan vazgeçmeleri istenmiş,bu kişilerin bölgeyi en geç 25 Ekim 1913 gününe kadar Bulgarlara teslim etmeleri için mühlet verilmiştir.Nitekim, 25 Ekim 1913’te Batı Trakya Müstakil Hükümeti kendini feshederken; İstanbul’dan gelen Albay Cemal Bey’in gözetiminde Bulgar kuvvetleri bölgenin işgalini 30 Ekim’e kadar sessizce tamamlamışlardır.Ancak, Devletin silah ve cephanesi ileride yeniden kullanmak ümidiyle saklanmıştır. Osmanlı Devleti’nin bölgeyi Bulgarlara bırakmasının nedeni bazı kaynaklarda İttihat ve Terakkinin iç politik çekişmelerinin sonucu olduğu şeklinde de geçmektedir.Şöyle ki, Osmanlı Devleti’nin yönetimini beğenmeyen T�rk aydınlar birer birer Batı Trakya T�rk Cumhuriyeti’ne akın etmişler ve Devlet yönetim kademelerinde yer almışlardır.İş, bu safhaya varınca kurulan yeni Devlet Osmanlı için potansiyel bir rakip durumuna gelmiştir.Ancak,olaya yalnızca “iktidar olma hevesi uğruna İttihat ve Terakkinin Batı Trakya T�rk Cumhuriyeti’ni gözden çıkardı” diye bakmak bizi yanlış sonuca ulaştıracaktır.Babı Ali baskınından sonra devlet kademelerinde görev alan İttihat ve Terakki üyelerinin basiretsiz uygulamaları ve yabancı devletlerin telkinlerine uyularak yürütülen bir dış politika böyle bir sonucun meydana gelmesinde belirleyici olmuştur.Ancak,Bulgarların silah gücüyle yıkamadıkları Batı Trakya T�rk Cumhuriyeti’ni başka bir T�rk Devletinin aracı edilerek tarihten silinmesi Osmanlı Devleti üzerinde olumsuz tenkitler yapılmasına zemin hazırlamıştır.Netice itibariyle 55 günlük siyasi bir ömürden sonra Batı Trakya T�rk Cumhuriyeti’nin tarih sahnesinden çekilişi ve bölgenin Bulgarlara bırakılması Batı Trakya T�rk Halkı üzerinde hayal kırıklığı yaratmıştır.Hükümetin yönetici kadrosu İstanbul’a geri dönmüş olsa da Enver Bey imam,köylü ve iş adamı kılığında Teşkilat-ı Mahsusa ajanları göndererek Batı Trakya’da T�rk kimliğini ve etkinliğini korumaya çalışmıştır.Yıllar sonra bakıldığında Enver Bey’in uygulamasının başarılı olduğu görülür.T�rk-Yunan ilişkilerindeki Batı Trakya sorununa Yunanlıların tarihsel bir perspektiften bakıp, 1913’teki olayların analizini yapması radikal politik tutumları bir tarafa bırakıp ılımlı bir siyasa izleyeceğini zaman kanıtlayacaktır. KAYNAKÇA • AYDINLI Ahmet,Batı Trakya Faciasının İç Yüzü,Akın Yayınları,İst.1971 • BATIBEY Kemal Şevket, Bati Trakya T�rk Devleti, Boğaziçi Yayınları, İst.1978 • Batı Trakya’nın Sesi, Sayı:65, Ağustos 1988 • BIYIKLIOĞLU Tevfik,Trakya’da Milli Mücadele,Cilt I, II.Baskı,TTK Yay.,Ank.1987 • GÜNDAĞ Nevzat,Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi,Kültür ve Turizm Bak. Yay.Ank.1987 • ÖZKAN Tuncay,Mit’in Gizli Tarihi,Alfa Yay.,İst.2003 • YALÇIN Soner,Teşkilatın İki Silahşörü,Doğan Kitap,İst.2001 • http://www.kumkale.net/19mayis3.html • http://www.gbg.benet.se/osmanli/savaslar/1.balkan.htm |